7 Ekim 2009 Çarşamba
Eski bir anı
rastgele
to^teaRdropS
toteardrops@yahoo.com
Kaç gün geçti seni görmeyeli? Dudaklarını, şaşkın gözlerini, çıkık elmacık kemiklerini düşlüyorum. Masum masum bakıyorsun bana, utancımı yenemedim özür dilerim.
- Neler yapıyorsun bu aralar?
- Bildiğin gibi ,bir değişiklik yok .Sadece fotoğraf çekmekle geçiriyorum vaktimi, yansımalara takıldım. Gördüğüm her kaporta üzerinde güzelliklerini çarpıtıyorum ,büyüleri kayboluyor. Burunları havada geçiyorlar önümden, döndürüp derdimi anlatıyorum, seçilmiş olmaları onları heyecanlandırıyor, objektifimi yassılığa çevirince şaşırıyorlar, kızıyorlar bana ama onları güçsüz gördüğümde mutlu oluyorum.
- hoşuna giden onları küçük düşürmek mi ?
- Kimseyi küçük düşürme gibi bir niyetim yok ama güzelliklerinin verdiği güç kırılınca sinirlendikleri belli oluyor , sadece birer obje olduklarını anlıyorlar, kendilerinden sakladıklarını, söylemiş oluyorum.
- Hiçbirini beğenmiyor musun?
- Güzeller - güzel olmasına -, ama önem vermediğimi de bilirsin. Kimi beni beğendiğinde belli ediyor, ilgilerini çekmiş oluyorum ne de olsa. Fotoğraflarını görmek istiyor, randevulaşıyoruz ama hiçbiri de - bana göre değil - bunu biliyorum.
- Hala yalnız mısın ? Özel olduğunu biliyorum kurcalamak istemiyorum, sadece
keyfini yerinde görmek isterim. Benimle paylaşmak istemezsen. Seni anlarım.
- Hayır böyle bir sıkıntım yok, hatta seninle konuştukça rahatlıyorum. (tabi buna konuşmak denirse.Kabul etmem gerek her zaman monolog yaşadığımız). Pek şanslı olduğumu söyleyemem. - Senden sonra biriyle - yaşamaya çalıştım ama alışamadım. Kadınlar çok soğuk geliyor. Yeni insanlar yenilikleri de peşinde getirir. Yeniden başlamak, çaba sarf etmek ve uçup gideceğini bilmek, günden uzaklaşmak, soluduğum havayı değiştirmek, üzerine titremek (ağlamak!), bu beni yeterince korkutuyor zaten. Kendimle huzurlu yaşıyorum. Acelem yok (bekleyen yok), birini düşünmek yok (paylaşacak sen yok), beklemek yok (beklenmek yok), özlemek yok (özlenmek yok). Fotoğraflarım , kitaplarım, yazılarım, konuşacaklarım var (sen olsan!). Sadece yalnızlığımı gidersin diye de biriyle beraber olamam. Bu kendime de ona da saygısızlık olur.
- Seni üzmek istemem ama değişiklik sana yarayacak gibi geliyor hem bence artık boş vermemelisin !..
" üzmek istemem ! " , " boş vermemelisin !" neye boş vermemeliyim. Soğuk yalnız yatağıma mı? Islak yastığıma, salonumun boş koltuklarına? Gece sokak lambalarının yola yansımasına, otobüs beklemelerine, zamansız telefonlara , yüzümün asık yansımasına mı? Yoksa nerede olduğunu bilemediğim sarhoşluklara, kırgın düşlerime mi? Sıkıntı nöbetlerime, sessiz bağırışlarıma? Kaçtığım donuk yüzlere, sitemlere, özlemlere, gülmelere,çekip gitmelerine, ansızın gelmelerine mi? Her şeyden vazgeçmişmiş, sürekli çalışıp geleceğini kurtaracakmışmış. Ben de çalışmalıymışmışım, onu düşünmemeli,kendime başka bir yol çizmeliymişmişim. Kaybedecek daha fazla zamanı yokmuşmuş, kimseye söz veremezmişmiş, o artık ancak hür kalabilirmişmiş, amacı için varoluyormuşmuş. Şimdi söylediklerini yerine getiremediğini görsem de iyi yapmış diyorum ; onda kaybolurmuşum.
- yine mi geldi?
- evet, yeni evi görmek istemiş, fazla kalmadı biraz konuştuk, dertleştik.
- Biraz konuşmuşmuş, dertleşmişmiş. Herhalde giderken arkası dönük çıkıyor
kapıdan. Bak ! sen kabul etmek istemesen de, halin perişan, lütfen ! bari bana bahane uydurmaktan vazgeç.
- Tamam biraz canım sıkılıyor, ama eskisi kadar sarsılmıyorum. Sonuçta onunla iyi anlaşıyoruz, ya da en azından ben sadece anlayan oluyorum. Bu hoşuma gidiyor hiç değilse ona yardım etmiş oluyorum. Kötü niyetli yaklaşmıyor, hala beni beğenen birilerinin olduğunu görmek bana enerji veriyor.
- Seni üzdüğünü fark etmiyor musun? Onun her geliş, gidişinde yıllardır tanıdığım adamın yerine, bambaşka biriyle konuşuyorum. Toparlanıp yeni bir şeyler yapman için aylar geçiyor, yaşlanıyorsun, dikkatini yitiriyorsun. Bak ! bilirsin böyle üzerine gelmekten hoşlanmam ama artık kendine çeki düzen vermelisin bence, git birini bul, gönlünü eğlendir, çevren değişsin ama boş verme.
" üzerine gelmekten hoşlanmam " " boş verme ". Sadece, yürümek geçiyor aklımdan,
iyi kaldırım şöförüyüm. Ana caddenin yirmi adım paralelinde yaşıyorum. Prizleri kontrol ediyorum, çeşmeyi yeniden sıkıyorum, üzerime ceketimi geçirip fırlıyorum. Hergün sesini dinlediğim gürültüye dalıyorum. Artık bende amaçsızca atılan adımlardan biri oluyorum, komşularım için. Akşam üzeri kalabalığı caddenin iki tarafında sıralanmış, ıslak sokak yansımaları arasından akın eden adımlar, başım öne eğik, yüzlerinden korkuyorum , tepkisiz ve çelişkililer. Gözlerine bakarsam beni de o ifadesiz dünyalarına çekerler. Farkedilmeden aralarından geçiyorum ayakkabıların. Trafiği sıkışmasa da zaman zaman duraklamalar yaşanıyor, çok dikkatli değilim ama kaza yapmamaya da özen gösteriyorum. Kalabalığı arkamda bıraktıkça hızlanıyor, bakışlarımı birbirine geçen, karışan, renklere dikiyorum. Beni farkedenler artık yolumdan çekilmeleri gerektiğini de anlıyorlar. Hız sınırı tabelasına dek maksimuma ulaşmam gerek.
Böyle anlarda kanımın dolaşımı, düşünmeme ve çözümlememe yardımcı oluyor.
Hayal kurmayı seviyorum, hatta onlarsız yaşayamıyorum. Gerçekler beni ürkütmeye çalışsa da bazen kendime her şeyden fazla inanıyorum sonuçta yaşayan ve yaşayacak olan da benim, kaygılanılan mutluluk bana aitken neden benliğim dışındakilere sorun oluyor çözemiyorum. Şimdi uzun caddenin sonunda kesişen yol ayrımındayım. Biran yön tayin etmek için duruyorum, soluklanıp devam ediyorum.Sokak ışıkları insanlar seyrekleşiyor girdiğim yolda. Heyecanlanıyorum, sanki herşey benim dilediğimce etrafa yayılmış, benimle ilgilenmeseler de varlıkları ve yoklukları bana huzur veriyor. Kimi zaman gelip yol sormaları güvenimi yerine getiriyor. Düşünmek istemediklerimden uzaklaştırıyor beni. Şimdi, arabaların üzerime uzun farlarını yaktığı otobanın kıyısındayım, aldırış etmeden üzerlerine yürüyorum, hayatım için kaygılanan yüzlerce korna sesi, tıpkı terkedenlerle oynadığımız oyunlar gibi ,sorgusuz sualsiz, endişelenme. Yağmur şiddetini arttırıyor, bir köprünün üzerinden akıp giden araçları seyrediyorum sarı ve beyaz ışıklar saçlarımdan düşen yağmur taneciklerinde şiddetini yitiriyor. Bir sigara yakıyorum, dumanını gözüme giren ışığa üflüyorum. Artık yavaş yavaş yalnızlığımı sömürdüğümü anlıyorum, kayboluş gibi o da esirgiyor kendini benden. Zaman duruyor, ıssız bir sokakta durakta bekliyorum, elimde bir parça kağıt, gideceğim yerin adresi ıslaklığından okunmuyor, tek bildiğim mavi bir otobüse binmem gerek. Kalabalık yaklaşıyor mavi otobüs, yüzünü seçemediğim şöförü eliyle ileriyi işaret ediyor, koşmaya başlıyorum peşinden. Kapısı açılıyor sinirimden utanıyorum, biletimi atacak kutuyu aranıyorum, başımı kaldırmadan soruyorum, bedava olduğunu öğreniyorum, teşekkür ediyorum. Adımlarımı takip ederek son boş koltuğa oturuyorum, yanımda yaşlı bir teyze var sürekli pencereden dışarıyı seyrediyor, uzun yol yolcusu gibi çıkınını almış bacaklarının arasına, ağladığını duyuyorum, soracak kadar hevesli değilim, arkamda genç bir kızla bir adam oturuyor konuşmalarına istemsiz katılıyorum.
" Seni bırakmamalıydım. " diyor adam kıza. Elinden geleni yapmadığına inanıyor.Kız sessiz. "Gitmem gerekiyordu." diyor. Kız inanmıyor. "Üzüleceğini tahmin edemedim , sen hep kendinden bahis ederdin." Dönüp bakıyorum sonunda kalemle çizilmiş bir yüzü var kızın donuk ve ifadesiz uzaklara bakıyor göz bebekleri büyümüş, teni bembeyaz kesilmiş, ölü gibi. " Nereye gidiyorsunuz?"diye soruyorum adama ,taş kesiliyor.Otobüsün içinde uğuldayan ses kesiliyor, donmuş bir sürü vitrin mankeni arasında kalıyorum, kulağımda sadece ağlayan yaşlı kadın mankenin hıçkırıkları. Bir başka durakta duruyor otobüs, kimse inmiyor, kabarık kıvırcık saçlı yanakları kızarmış yemyeşil gözlü bir kız giriyor içeri, donup kalıyorum. Etrafını süzüyor bakışlarını üzerime dikiyor.Eliyle gelmemi işaret ediyor,gidemiyorum. O da beklemiyor iniyor otobüsten. Peşinden gitmek isterdim diye düşünüyorum bahaneye de ihtiyacım olmadan sadece beğendiğin biri tarafından çağrılmak. Derin bir uykudayım, uyanıp gerçeğe dönmek istiyorum izin vermiyor başımı ağırlaştıran tedirginlik. Karanlıkta kıpırdayan nesnelere dönüyor etrafımda oturanlar. Korkuyorum, kaçacak gölgeler aranıyorum, otobüs hızlanıyor, başım dönmeye başlıyor, geride bıraktıklarım aklıma geliyor, özlüyorum onları.
Hiçbir şeye boş vermedim, kendimden başka. Düşünen davranan bendim, kurulup seyredenler arasında. Hep terk edilen oldum, tek istediğim bunu öğrenmemekti, artık önemsiyorum.
Uyandığımda bir sokak ortasındaydım, ne aradığını bilemeyen biri tarafından serdirilmişim yere. Tedbirliyimdir her zaman yeteri kadar para taşırım yanımda,
toparlanıp kalktım yerimden, evime dönerken mavi bir otobüs geçti yanımdan, içinde kıvırcık saçlı kızı gördüm. Üzerimi değişince ilk işim onu aramak olacak nereye bakmam gerektiğini bilmiyorum ama tahmin ediyorum.
On gün sonra bir arkadaşımla çay içmeğe gittik, hararetli konuşmamızın ortasında kapısı açıldı oturduğumuz cafenin, o girdi. "Olduğum yere geleceğini biliyordum" birini arar gibi süzdü masaları, beni gördüğünde tatlı bir tebessüm vardı yüzünde. Arkadaşımın lafını kestim. Kapı kapandı, peşinden çıktım, güneş açmış etraf yeşermiş, ağır adımlarla uzaklaşıyordu. "Neden gelmediğimi" sordu. "Geldim işte!" dedim. "Biraz beklemen gerek!" dedi.Bekliyorum.
Kaç gün geçti beni görmeyeli ? Sayıyor musun? Meraklanıyor musun ? Yarın yine rastlaşırız. Bu sefer gitmene izin vermeyeceğim, eminim.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
2 yorum:
Sen bir sanat eserisin en büyük sanatçının eseri...
Fotoğrafçılığa başlamanın arifesindeyim. Başladığımda ilk seni çekmeyi o kadar çok isterdim ki...
Teşekkür ederim :) Belki bir gün neden olmasın...
Yorum Gönder